26 Ocak 2010 Salı

İÇ

İnsanın içinin gitmesi çok garip. Birden gidiveriyo içimiz. Anlık bişi bu. Çok farklı. Ama benim en çok merak ettiğim içimizin nereye gittiği, nası bi yere gittiği. Çünkü içimiz gidince içimiz boş kalıyo. Halbuki bizde içimizin gidebildiği yere gidebilsek içimiz boş kalmaz. Ama bilmiyoruz ki içimizin nereye gittiğini. İçten içe yiyo insanı içinin gitmesi.
Korkunca filan gidiyo içimiz. Hissel bişi o zaman.(hissel?) Yani manevi. Maddi olduğunu düşünsenize. İçimiz olmasa çok garip olurdu. Midemiz filan yok mesela. O zaman yiyip içip sıçamazdık filan. Hoş olmazdı hiç. Peki bunun manevi gidişi nasıl? Maddi olsa, biri gerçekten almış olsa öle yada böle bulurduk en son. Ama böle soyut olunca ne olduğunu anlamıyoruz. Çok merak ediyorum nereye gittiğini. Münferit mi takılıyo yoksa birileri mi alıyo. İçimiz tarafından yapılan bireysel bi hareketse bu, problem değil ama birileri alıp gidiyosa çok ayıp. Öle kimsenin hakkı yok birilerinin içini alıp gitmeye. Herkesin içi kendine. Başkalarının içlerini alıp gidenler varsa onlar kendilerine bi sorsunlar; kendi içleri başkaları tarafından alınıp gidilse hoş olurmu diye. Çünkü insanın içi gidince kötü oluyo. Benimde çok gitti içim. Bilirim iç gitmesini. Herkes çok iyi bilir. Herkesin en az bi kere gitmiştir içi. Bu yüzden ben kimsenin içinin gitmediği bi dünya hayal ediyorum. Herkesin içinin içinde kaldığı bi dünya.
İç ilgi ister. Sevgi ister. Öle içimiz gittiği zaman içimize gerekli şevkati gösteremeyiz. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. O yüzden engel olalım içimize gitmesin bi yere. Savaşalım içimizi alıp gidenlerle. İşin içinden çıkamaz duruma gelmiyelim. Çünkü içimiz bizim herşeyimiz. İçimiz bizim aynamız. İçimize sahip çıkalım.

1 yorum: